24 Mart 2009 Salı

Korku İmparatorluğu

Dün gece -doğumgünüm vesilesiyle- Naoko'da kaldı. Pek kıymetli peder ve validesiyle tanışarak sohbet etme forsatı yakaladım elbette. Farkettiğim bir şey var bu konuşmalar neticesinde: ben artık herşeyden korkar olmuşum ve paranoyam obsesif bir hal almış. Sevgili arkadaşım Naoko'nun babası artık emekli olmuş, cumhuriyete sıkı sıkı bağlı bir asker. Tesadüfen ortamda başka bir emekli asker daha vardı. Hazır onları bir arada yakalamışken çenemi tutamayıp yaklaşan seçimler ve zamanımızın iktidar yönetimi ile ilgili bir kaç laf ettim. Naoko'nun babasının sönmekte olan ateşini yeniden alevlendirmişim farkında olmadan. İran yönetimi ve bizim için yaklaşan İslam devrimi için söyleyecek çok sözü vardı. Tam da ben şeriatın aslında hemen aklımıza gelen ninja gibi giyinmiş çarşaflı kadınlardan ve çember sakal bırakan tesbihli erkeklerden çok daha farklı bir şey olduğunu yeni yeni kavramışken ve İslam'ın ya da özellikle Tanrı'nın aydınlığını kavramaya çalışırken ve hakikati aramaya meyl etmişken söyledikleri canımı çok acıttı ve gereksiz olduğunu düşündüğüm ideolojik yönetimin içimde yarattığı korkularla yüzleştim yeniden. Naoko'nuun ailesi görev yeri gereği yıllarca Konya'da yaşamışlar. (Tesadüf ki biz bu yıl azıcık para biriktirip Mevlana'nın yaşadığı 13. yüzyıl Konya'sını ve sema ayinlerini yerinde keşfetmeye karar vermiştik.) Dedi ki beyamca: Adını dile getirmek istemediğim bir tarikat kolu Konya'yı etkisi altına almıştı. Şaşkınlıktan neredeyse küçük dilimi yutacaktım. İnsanlar dört duvar arasında sözde Allaha daha yakın olabilmek için kendi eşlerini birbirlerine paslıyorlar ve bir arkadaşımın eşi deyim yerindeyse kucaktan kucağa hoplatılıyor.
Böyle mi olmak istersiniz? Ben korkudan konuşamadığım için Naoko benim yerime de okkalı bir HAYIIIRRR dedi. Sonra sordu Naoko'nun babası. Şeriat nedir? Doğru yol demek aslında şeriat ben biliyorum, dedim ben. Sonra Naoko'nun babası -Hayır efendim! Şeriat bir sabah uyandığınızda babanızın odanızın kapısını kilitleyerek sizi içeriye hapsetmesi ve kapınızın önünde birkaç adama sizi parayla satmasıdır. Bu satış işleminin ardından hiç tanımadığınız bir adamın imam nikahlı bilmemkaçıncı eşi olmanız ve istesenizde babanızın evine yeniden dönememenizdir.

Hayır diyecek oldum. Bu gerçek iyilik ve din değil. Bunlar din'i saptıranlar. Tanrı dediğimiz yaratıcının öğretilerini yanlış anlayanlar. İşlerine geldiği gibi kullananlar. Tanrı'nın hakikatını ararken yollarını kaybedenler ve içlerindeki kötülükle ile karşılaşanlar! Ama o kadar çok korkmuştum ki ağzımdan bir tek kelime bile çıkmadı.
Sadece bu değil beni korkutan, sabah bindiğimiz otobüsün neşeli şoförüne uyuz olup lafı ağzına tıkan iyi niyetsiz, kötü bakışlı insanlar.
Durmadan korkuyorum. Kendimde mücadele edecek bir güç bulamıyorum.

Sevgiler.

Hiç yorum yok: