28 Mart 2009 Cumartesi

Çok Derin Bir Devlet;

Aslında ben hiçbirşeyim. Hiç bir ideolojik düşünceye yakın değilim. Bir bakıma sahipsiz bir beynim var, ya da başkalarının sahip olamadığı. Sadece bana ait olan bir beynim var. Faşist değilim, komünist değilim, cumhuriyetçi değilim. Sadece kişisel özgürlüklerimin kısıtlanmasından yana değilim. Bildiğim bir şey de her zaman sorgulayan zihnimin zaman zaman unutması. Sadece bu kadar.
Garip oyunlar oynandığını da adım gibi biliyorum aslında. İki tür vardır: 1) Yönetenler ve 2)Yönetilenler.
1. grup kendi çıkarları için 2. grubu kullanırlar, güderler, sularlar, beslerler. Mesela 2. grup bir sebze tohumu olsun. Eksinler 1. grup onları tarlaya. Çapalasınlar, suyunu versinler. Güneşe falan ihtiyacı vardır, azıcık ucundan özgürlük koklatsınlar ya da ilaçlasınlar mikrop kapmasın diye. Olgunlaştığında o sebzeler 1. grup onları sorgusuz sualsiz toplar ve hafif ateşte kavurup koca göbeklerini doyurmak için mideye indirir. Dünya varolduğundan beri bu böyle olmuştur. (Ben bir dinazor kadar yaşlıyım çünkü.)
...
Babam sağ görüşlüdür benim. Milliyetçidir, sever kahramanlık hikayelerini. Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendir babam. Dogmatik inançları vardır mesela: onun yanında din eleştirilemez. Ben cennete de cehenneme de inanmıyorum diyemezsin mesela. Sadece Allah'a inanıyorum, peygamberler ancak ve ancak filozof olabilir diyemezsin. Mesela, Hz. Muhammed'in sosyopat olduğunu söylersen senin cehennemde cayır cayır yanacağını düşünür ve kızar. Babama şeytan kavramının ve cehennem görüntüsünün Osiris'in dininin zamanla Mısırlılar arasında sembollere tapınma ve puta tapma inancından devşirilerek tek tanrılı kitaplara girdiğini asla açıklayamazsın. Öyle bir insan. Yapacak bir şey yok. Ne kadar tartışırsan tartış o seni dinlemez ve sadece Yazııklar Olsun! der. O kadar. Sen de hırsını alamayıp nefes alışverişin hızlanmış bir şekilde bir yere oturur sakinleşmeyi beklersin.
...
Babam, Kurtlar Vadisi'ni sever. Bir çok faşizan görüşe yakın insanın sevdiği gibi. Geçenlerde onunla oturmuş ben de seyre dalmıştım. Aslında doğruyu söylemek gerekirse epey sürükleyici bir dizi. "Vay canına yandığım" gibi bir dizi cümleyi ağzınızdan atmosfere doğru fırlattıjtan sonra kendinizi ütopik bir yeraltı dünyasında bulabiliyorsunuz. Gerçi ne kadar ütopik olduğu tartışmaya açık! Bir kaç hafta önce işte aynen bu düşünceler beynimde yolculuk ederken, bir helikopter patlaması oldu dizide. Bağlantı kuramıyorum, kim kimdir bilmiyorum. Sadece başka birinin sesinden epey karizmatik bir adam imgesi olan Polat Alemdar'ı tanıyorum. Helikoptere binen adam, önemli biriymiş ve elinde bir dosya var ve sanırım onu "Ankara"ya ulaştırmaya çalışıyor. Buraya kadar herşey normal. Yani pek değil aslında ama mafyavari bir dizi için epey normal sayılır. Şaşırmıştım ben de. Sonra da tekrar hatırlamak için beynimin bir köşesinde saklamaya aldım bu görüntüyü.
...
Bu bölümden tam iki hafta sonra BBP Başkanı kimilerine göre anı şanı yüksek, kimilerine göre gereksiz olan Allah'ın bir kulu olan Muhsin Yazıcıoğlu'nun içinde bulunduğu helikopter düştü, kayboldu. Neredeyse bir haftadır koskoca ülkenin jandarması, sağlık ekipleri, polisi, sivili ne kadar vatandaş varsa helikopteri arıyor. Sadece helikopter değil Muhsin Yazıcıoğlu'da kayıp. Sonunda helikopter bulundu. Peki Muhsin Yazıcıoğlu nerede?

Garip değil mi?

Sevgiler.

Hiç yorum yok: