13 Şubat 2010 Cumartesi

The Tree Of Life version 2-

Hayat Ağacı'nın kökleri, tarihin karanlık çağlarına kadar iner.

- 1 -

"Hayat Ağacı dini kökenlidir. Hz. Adem ve Havva'nın Cennetten kovulmasına sebep olan; bazılarına göre elma ağacı, bazılarına göre incir, bazılarına göre ise nar olduğu söylenegelmiştir."

Aslında konu, yasak meyvenin yenilmesi, yani Allah’ın cennette yasakladığı meyvenin, şeytanın bir yılan şeklinde Adem ve Havva'ya görünmesi ve onları yasak meyveyi yedirmeye ikna etmesi ve bu sebeple de insanlığın cennetten kovulma hadisesinin zuhur ettiği herkes tarafından bilinen, okunan, mukaddes kitaplarda yer alan hadisedir.

Konu; Orta Asya'dan Orta Avrupa içlerine, Japonya'dan - Amerika kıtasına ulaşan, yani bütün dünyayı saran bir efsane, bir mit, bir sembol olarak kabul edilmiştir.

Hayat ağacı sembolü evreni; aslında cenneti, ölümsüzlüğü, yani ebediyeti, çoğalmayı, suyu, yağmuru, bereketi, soyu , yani soyları kullanıldığı yere göre simgeler.

Şeytan; Allah'ın emirlerine karşı gelen tek yaratık; kötülüğü, ikiyüzlülüğü, olumsuzluğu, isyankârlığı, yani başkaldırmayı sembolize eder. Soğukkanlı bir hayvan olan yılan şeklinde sembolize edilmiştir.

Doğu Türkistan, Orta Asya, Sümer, Hitit, Frig, Asur, Urartu, Grek, Roma, Bizans, Fars, İslâm, Selçuk ve Osmanlı kültürlerinde ebedîlik, ebedî bekçilik-koruyuculuk, az kullanıldığında şifa etkisi yapan panzehir, ikonografik sembolü olarak kullanılmıştır. Bilindiği gibi, birbirlerine dolanmış iki yılan Asklepious'u simgeler. Eczacılar da yine sembol olarak kullanırlar Kosmografi de ise evrenin sembolüdür.

Çift başlı kartal ise; yukarıda sözünü ettiğimiz kültürlerde hâkimiyet, krallık sembolü olarak çeşitli kültürlere beşiklik yapmış Anadolu'da M.Ö. 3.000 yıllarından, günümüze kadar kullanıla gelmiştir.



Şaman inançlarına göre; hayat ağacı dünyanın eksenidir. Şaman Gökyüzü veya yeraltı seyahatinde ağaç merdiven veya yol vazifesi görür. Şaman ağacı da aslan, ejder yani yılan ve masal yaratıkları tarafından beklenir .

Orta Asya İnançlarına göre kâinat; Hayat Ağacı, yer , gök ve gezegenlerle temsil edilir. Gök ile yeri birbirine bağlayan Hayat Ağacıdır. Çalışmayı sembolize eder. Hayat Ağacı tasviri ihtiva eden şaman davulu ve yardımcı ruhların yardımı ile şaman, ayin sırasında hayat ağacına, oradan göğe, gezegenlere yükselir. Hayat Ağacı tepesinde yer alan tek veya çift başlı kartalın da şaman kültünde özel bir yeri bulunduğunu batılı kaynaklar açıklamaktadırlar.

Şaman geleneklerine göre; hayat ağacı dalları üzerinde bulunan kuşlar, doğmamış şaman ruhlarıdır. Kuş ve kartal figürünün bulunması, ebedî hayata doğan , yani diğer dünyaya göç eden ruhları taşıyan bir çeşit araç-taşıt vasıtasıdır. Hayat Ağacı etrafında bulunan rozetler ise, ruhların gökyüzü yolculukları sonunda varılan gezegenleri simgeler. Orta-Asya Şaman geleneklerine göre; kâinat hayat ağacı, yer gök ve gezegenlerle temsil edilir. Hayat Ağacı gök ile yeri birbirine bağlayan bir vasıtadır. Aslan ve ejder gibi motifler ise, insanı kötü ruhlardan koruyan bekçilerdir.

Orta Asya cenaze merasimlerinde üzerinde meyve takılı ağaç, cenaze önünde sanki bir bayrak gibi önde gider. Aynı gelenek, asırlarca sonra Kayseri'de 1963 yıllarında da devam etmekteydi. Cenaze mezarlığa giderken önünde biri elinde bir ağaç dalı tutar, ağaç dallarında elmalar bulunurdu. Aynı gelenek, Hun Türkleri'nin bir kolu olan Avarlar, yani akrabamız bulunan Macarlar’da da bulunmaktadır. Ölünün cennete gitmesi sembolize edilmiştir. Orta Asya'dan Amerika kıtasına Boering Boğazı kanalı ile giden , Moğol menşeli yani Türklerle akraba olduğu öne sürülen Kızılderililer'de de bu gelenek ve şaman inancı vardır.


Elmanın gelin alma merasimlerinde bayrağın üzerine takıldığı Ankara civarlarında sıkça görülmektedir. Elma bereket ve aile saadetini sembolize eder. Hayat ağacı motifi eski Sümer, Hitit, Asur, Urartu, Yunan, Roma, Bizans ve Türk sanatında da bol bol kullanılmıştır.


Hitit ve Asur sanatında, genellikle kral , yani Tanrının yeryüzündeki temsilcisi, bir hayat ağacı önünde tasvir edilmiştir. Grek ve Roma sanatında steller, yani mezar adağı ve mezar taşlarında Hayat Ağacı sembolü sık olarak kullanılmıştır.

XIII. Asır İran seramiklerinde bilhassa sgrafito tekniğinde yapılan seramiklerde müstakil hayat ağacı motiflerine sık rastlanmakta ve Suriye Mezopotamya sırsız seramiklerinde tek hayat ağacı, nar ağacı şeklinde tasvir edilmiştir.

Ayrıca XI-XIV. yüzyıl İran ipek kumaşlarında yine Hayat ağacı tasvirleri görülmektedir.

M.S.1100-1300 tarihlerindeki Bitlis-Ahlat Selçuklu Mezar taşlarında hayat ağacını çok sık olarak görmekteyiz. Ahlat mezar taşlarında ejder motifi de bulunmaktadır.

Selçuk ve Osmanlılarda, cenneti temsil ve üzün ömrü göstermesi bakımından, camilerde, bilhassa çini malzemede, minyatürlerde, halı-kilimlerde, Kâbe örtüsü kumaşlarında hurma dalı şeklinde, mezar taşlarında, mezarlıklardaki selvi ağaçları, günümüze intikal eden hayat ağacının birer sembolleridir.

Cennet; sonsuzluğun, sonsuz istirahatın, çöl kültüründe çağıldayan nehirlerin ve gözlerimizi dinlendiren eşsiz yeşilliğin; yeşil kuşak iklimlerde, zevk ve eğlencenin, soğuk iklim kuşaklarında sıcak iklim hasretinin, rahat ve huzurun, sükûnetin mekânıdır.

İslâm öncesi Avar Sanatında, Hayat ağacı motifi, altın kemerler üzerinde dal şeklinde görülür.

M.S. 691 yılında inşa edilen Kubbetü'l Sahra Camii mozaiklerinde stilize hurma ağacı şeklinde tasvir edilmiştir. Aynı yapıda Sasanî etkisiyle kanatlı palmet dalları ile simgelenmiş olup, cennet ve melekleri işaret etmektedir.

II. Velid zamanında yapılan Hırbet el Mefçir Sarayı taban mozaiklerinde Hıristiyan sanatı tesiri ile elma ağacı şeklinde tasvir edilmiştir.

İspanya, Endülüs Emevi Sarayı'nda M.S. 900'lerde kollu şamdana benzer dalları ile hayat ağacı tasvirlerine rastlanmaktadır. M.S.862-63 yıllarında inşa edilen Kayravan Ulu Camisi Minberinde yine hayat ağacı tasviri vardır.

Abbasi sanatında da görülen hayat ağacı, 909 yılında Muktedir zamanında yapılan Diyarbakır Surları'ndaki taş kabartma Hayat Ağacı , arslan ve kuşlar, bir diğer numunedir.

Erzurum Çifte Minareli Medrese girişinin sağında ve solunda, taş üzerine kabartma birer Hayat Ağacı motifi bulunmaktadır. (13.y.y.)

Erzurum Yakutiye Medresesi de 13 y.y. da inşa edilmiştir. Portalin dış yüzündeki kabartmalarda Hayat Ağacı çift başlı kartal ve iki aslanla birleştirilmiştir.



Kayseri Döner Künbette ( 13.y.y.) ağacın tepesinde çift başlı kartal, altında simetrik yerleştirilmiş aslan kabartmaları yer alır. Bugün kısmen kırılmıştır.

Niğde Akmedrese'de portal ( giriş kapısı ) bordür kenarında,insan figürü ile birikte;

Divriği Ulu Camii Kuzey Portalinde dal şeklinde ağaç kabartması Anadolu Selçuklu sanatının ilk örnekleridir. Ayrıca Camiin batı (tekstil ) kapısı sağındaki nişde bulunan çift başlı kartalı da unutmamak gerekir. Çift başlı Kartalın kuyruk uçları ejder başı şeklindedir. Yani hakimiyet sembolü çift başlı kartalın ejder figürlü kanat uçları külliyeyi beklemektedir.

1271 tarihinde Selçuklu Başveziri Sahip Ata Fahrüddin Ali'nın inşa ettirdiğ, Sivas Gökmedrese'de , portalin iki yanında , palmiyeye benzer, tepesinde kartal, dalları arasında kuş ve nar tasviri bulunan Hayat Ağacı da misallerden bir diğeridir.

Selçuklu Başkenti Konya'nın Beyşehir Gölü kenarındaki Sultan Alaâddin Keykubad'ın yazlık Sarayı Kubadabad'da yıldız çinilerinde hayat ağacı motifi bulunmuştur.

Antik değere haiz halı ve kilimlerimizde yine hayat ağacı motifi bol miktarda bulunmaktadır.


Ünlü camilerimizden, Sultanahmed, Yenicami, Rüstem Paşa Camisinde çini üzerindeki selviler, hep hayat ağacı tasvirleridir.

Bilhassa, Karacaahmed ve Eyüp Mezarlığında bulunan mezar taşlarında muhtelif asırlarda yapılmış hayat ağacının çeşitli varyasyonlarını bulabilirsiniz.

Hayat ağacı, ebedî hayatın, huzurun, güvenin habercisi, cennetin, huzurun sembolüdür.


Hayat Ağacı hakkında Sahir ERMAN şöyle diyor : "... yılan şekline giren şeytanın sunduğu elmayı Hz.Adem, Havva ile birlikte ısırmış, en büyük günahı işlemiştir. Hz.Adem, Allah tarafından azarlanır ve cennetten kovulur. Artık yeryüzüne inecektir, çalışmadan karnını doyurduğu güzel günler geride kalmıştır. Yaşamak için çalışacak, elleri ve tırnakları ile toprağı kazıyacak, bir dikenle yetinecektir. Üstelik Cennetteki ölümsüzlük de bitmiş, insan soyu, ölümlü hâle gelmiştir. "

Biz de insanlarımızı eğitirken "... çalışmanın fazilet olduğu, çalışma sayesinde insanlığın ilerlediği, yeni yeni keşif ve icatlarda bulunduğu, aksi halde elini uzattığı ağaçtan kopardığı meyve ile geçinen tembel ve ilkel bir yaratık halinde kalmış olacağı " hatırlanmalıdır.

Sahir Erman daha sonra şöyle devam eder :

"... Hayat Ağacından koparılan elmanın ısırılması üzerine Allah üç ceza verir.

1. Şeytan şimşek gibi yeryüzüne fırlatılır, ve açtığı çukur cehennem haline gelir. Bu sadme esnasında denizlerin ortasından yükselen bir dağ ortaya çıkar . Bunun üzerinde 7 kat gök de cennet ortaya çıkar.

2. İkinci ceza yılana verilir ve ayakları kesilir, ebediyen yerde sürünmeğe mahkûm edilir.

3. Üçüncü ceza Hz. Adem ve Havva'ya verilir. İkisi de cennetten kovularak ölümsüz olma nitelikleri kaldırılır ve yaşamak için en sert tabiat şartları ve vahşi hayvanlarla çarpışmak ve beslenmek için hayat boyu çalışmak zorunda bırakılır. Bu ceza aynı zamanda lânettir ve bütün insan soyunu kapsamaktadır. Zaman içinde bu lânet içinde yumuşama görülürse de, insanoğulları bu cezanın ve yumuşamanın etkisini ters anlarlar ve Nuh Tufanı meydana gelir... İnsanlar arasında Allah'a bağlılıktan ayrılmayanlara Allah da rahmetini esirgemez: Oğullarını kurban etmekten çekinmeyen Hz. İbrahim'e koç gönderilir...".

Görülüyor ki Hayat Ağacı ; insanlığın yeni ufukları keşfetmesine, alın teri olmadan ekmeğine kavuşmasına imkân olmadığına, çalışmanın bir fazilet ve mutluluk anahtarı olduğuna, tembelliğin ise bedbinliğe, karamsarlığa ve kirli işlere yol açtığı, düşüncenin tekâmüle sebep olduğu, alın teri ile kazanmanın, dürüstlüğün anahtarı olduğu insanlara öğretilmeye çalışılmıştır.

Hayat Ağacı Bilgeliği
Timur B. Davletov


Yeryüzünün her yönünü gösterircesine büyüyen budaklarında çıkan kahverengi tomurcuklar, ardından açılan yemyeşil yaprakların ülkesi ağaç, dünya üzerinde insanoğlundan çok daha eski bir varlığa sahiptir…


Üç yüz bin yıl önce ortaya çıkan ilk çağcıl kişiler, karşıtlıklar felsefesini bile kıskandıracak biçimde ağacın gökyüzünden vuran yıldırımla ateşin kaynağı olduğunu öğrenir. Bu ateşin kaynağı ise ölüm üzerinden insanoğluna sağlanan hayat sıcaklığıdır aslında …

Zaman içerisinde kişioğlu, ağacın yalnızca odun olmadığını, aynı zamanda uzak bir seyahat esnasında yorucu sıcaklıktan bunalan bir yolcu için, o an gerçekten hayat suyu kadar değerli gölge anlamını ifade ettiğini de öğrenmiştir. Bu da ağacın hayat üzerinden hayat serinliğini sağlamasıdır …

Ağacın kışın yanarak, yazın ise tüm yeşillik gücüyle yaşayarak kişiye sıcaklık ve serinliğin kaynağını oluşturması kişioğlunun, zaman zaman kendisine hakkından gelinmesi gereken bir düşman olarak algılanmasına kadar varacak doğayla tanışması yolunu açmıştır belki de …

Bir ustanın elinde yine karşıtlıklar silsilesinden geçerek ölüm üzerinden başka bir biçime bürünmesi ve böylece yeni bir yaşam anlamını bulması da ağaca, insan dünyasında sahip olduğu dönüşüm içinde aslında manevi anlamda ölümsüzlük, ustanın düşüncelerine ise sanatsal sonsuzluk boyutunu katmaktadır.

Dünyanın çoğu kültüründe önemli bir yere sahip ağaç, hayat ağacı ya da onun daha az oranda bilinen ölüm ağacı (hayat ağacının köklerinin yukarı doğru baktığı biçimi) kültleri biçiminde varlığını sürdürmektedir. Aslında bu iki inanış biçimi de Kamlık inancında Dünya ağacında birleşmektedir, çünkü bu ağaçta hem yaşam hem de ölüm bir aradadır. Zaten karşıtlıklar birlikteliğinin ifadesi olan ağaç dünyanın birçok eski kültüründe yer aldığı mitolojik boyuttan inanç vadisine inerek örneğin tektanrılı dinlerde iyilik ve kötülük anlayışına dayalı bilginin öğrenilme kaynağı olarak karşımıza yeniden çıkmaktadır. Bu haliyle hayat ağacı bir anlamda bilge ağacı duruma gelerek Havva ya da Eva olarak biçimine dönüşerek onun üzerinden varlığına devam etmektedir. Ağacın meyvesine dokunduğuna inanılan Eva sözcüğünün anlamının “hayat” olması bu bakımdan çok anlamlıdır aslında…

Türklerde de tarihin derinliklerinden beri inanışların odağını, masal ve destanların konusunu ve hayatın beşiğini oluşturmuştur. Ağaç Türk kültür yaşantısının içerisinde her baharın gelmesiyle dirilen ve her güzün gelmesiyle sönen sonsuz bir hayat sürecini temsil etmekteydi. Belki de hayat ağacı olarak bilinen inanışın özünde bu dünya görüşü yatmaktadır, hayatın sonsuzluğu …

Türklerde ağaç kutsaldı, ağaç yeşil doğanın simgesiydi. Doğa ise hayatın zaten özüydü…

Güçlü kökleri, geçmişi ve ataları, güçlü gövdesi şimdiki zamanı ve insanların şu anki yaşamını, güçlü budakları ise geleceği ve gelecek kuşakları, gelişmeyi temsil etmekteydi, hayat ağacının. Ağacın bütün üç kısmı da, daha doğrusu evrendeki üç dünya da aslında birbirine eşit bir denge üzerine bağlıydı ve birindeki bozulma hayat ağacının kendisinin de yok olmasına neden olabilirdi …

Yani, geçmişi olan kişiler yalnızca, bugünü yaşadıktan sonra geleceğe doğru uzanabilirdi ve yalnızca geleceği olan kişiler hem kendilerini hem de atalarını anılarında yaşatabilirdi.

Genel olarak tarihsel bir perspektiften bakıldığında Türklerin yaşadığı bölgeler iklim ve çevre olarak ne tamamen kurak ve örtüsüz ne de tamamen buzul ve soğuktur. Bunun yerine ağaçların meydana getirdiği “yişler” her zaman yaşantımız ve dolayısıyla da kültürümüzle iç içeydi. Ağaçlar sosyal hayatımıza bile biçimlendirmiştir, denilebilir. Türklerde kan kardeşliğinin yanı sıra ağaç kardeşliği müessesesinin varlığı işte buna en iyi örnektir. Bu kurumun temelinde ise hayat ağacı kültü yatmaktaydı. Bu inanış ise her ne kadar basit gelebilse de aslında ekolojik denge bakımından oldukça işlevseldi. Çünkü bu inanışlar üzerinden kişiler hayatın kaynağı olan ağaçları satış için kesmezdi, gereksiz yere yakmazdı. Her bir soy, kardeşliğinin dayandığı ve kutsal hayat ağacı olarak kabul ettiği ağaç cinsini asla kesmezdi, bu ise genel anlamda ağaçların korunmasına hizmet etmekteydi.

Evrendeki Üst, Orta ve Alt dünyayı birleştiren hayat ağacı inanışı Türklerde, ağaç budaklarına çaputlar bağlamak yoluyla dileklerin tutulması geleneğini de kapsamaktadır. Ağaçla konuşulur, onun da tepki verdiği bilinirdi. Artık modern ölçü aygıtlarıyla kolayca saptanabilen ağacın tepki verme olayından atalarımız, bu aletlerden binlerce yıl öncesinde de haberdardı.

Atalarımız için hayatın simgesi olan ağaç, gerçekten de çevrede oksijen sağlayarak, kendisine yüklenen bu anlamı tam anlamıyla haketmektedir. Böylece, modern bilim anlamında ‘ilkel’ olarak kabul edilen dönemde bile insanların, ağacının bu hayati işlevinden haberdar olmaları bir devrim değil midir? Belki de bize bu böyle gelebilir, oysa geleneksel bir ortamda yaşayan bir kişi için bu, duygularında patlamalara açmayacak kadar olağan bir şeydir, çünkü ağaç hayatın simgesiydi …

Bununla birlikte hayat ağacı ya da dünya ağacı ne toprağa dayalı sınırları ne ırka dayalı etnik hudutları ne de kültürel ayırımları tanıyan gerçekten evrensel bir inanış olgusudur. Bu bakımdan bu kült dünyanın birçok kültüründe bu denli yaygın ve aynı zamanda aşağı yukarı benzer çizgiler üzerine kuruludur. Sibirya kamları (şamanları), Üst dünya ile Alt dünyanın kesişme ve birleşme yeri olan dünya ağacı üzerinden kendi metafizik yolculuklarını gerçekleştirmektedir.

Çeşitli ağaçlardan em yapılmakta ve bu anlamda hayat ağacı inanışı gerçek yaşamda da, özellikle hastalananlar için hayat vermekte ya da hayat güçlerini pekiştirmekteydi. Yani, görüldüğü gibi eski kültürümüzde inanış ve gerçek hayat aslında birbiriyle iç içe ve etkileşim halindeydi. Günümüzde ise maalesef …

Belki de, evrenin ana ekseni olan hayat ağacı inanışına göre bizler şu anda yaşamımızın yalnızca güz mevsimini yaşamaktayız ve bir zaman geçtikten sonra Güneşin yükselmesiyle içimizdeki ağaçlar da uyanacak ve yeşermeye başlayacaktır … ”

Hiç yorum yok: